Sayfalar

11 Mart 2012 Pazar

Kahve Falı




Aşk nedir diye sordum bir gün kendime. Sana âşık olduğumu sana nasıl anlatabilirim diye… Tek hecelik bir kelime olmasına rağmen, ciltler dolusu kitaplarla tanımlamaya yetmeyen bu duygu seline kapılmamı sana nasıl anlatabilirdim ki? Sana âşık olmamın nedenini, nasılını ve anlamını anlatmak hiç de kolay olmayacaktı benim için. Aşkı anlamak ya da anlatmanın imkânsızlığı içinde çırpınırken aklım, sevgi denizinde çırpınan kalp gemimin dümenini ellerine teslim ettim ben.

Aşk; kahve falımda kalp görmendi her tarafında fincanın. Öyle bir kahve falım olsun istedim ki çoğu zaman, fincanın beyaz kenarları kalplerle bezensin durmadan. Sana olan aşkımın, fincanda tezahürü olsun bu kalpler. Tüm yollar bu kalplere çıksın falımda, kalbin bir tarafında sen ol, ben bir tarafında…

Aşk; yıldız gözlerinle yaldızlamandı rüyalarımı. Kâbus bile görecek olsam, gözlerindeki ışık, fenerim olmalı benim için, karanlık ve dağdağalı kâbuslardan seninle çıkmalıyım esenlik sahillerine. O zamandan ve mekândan soyutlanmış sahillerde, sana camdan kuleler yapmaktı aşk, öyle kuleler ki, birlikte yaşayacağımız, sonsuzluk ve ötesinin göründüğü yükseklikteki kuleler.

Aşk; yağmurda seninle yürümekti, elimde şemsiye olduğu halde açmadığım. Görenlerin küçümsemeyle bakmalarına aldırmadan ıslanarak yürümekti seninle aşk. Islanıp hasta olmayı kalbim için şifa saymamdı bir de. Kimse anlamıyordu oysa seninle ıslandığım her adımda, sana sırılsıklam âşık olduğumu.   

Âh mine'l-aşk ve hâlâtihî” diyordu ya hani biri, “Ah aşkın elinden ve hallerinden!” yani. Seni göremediğim anlarda hüzün kaplasa da içimi, isteyerek yapmıştım ben ıstıraplı bu seçimi. Aşkın her bir hali görünüyordu bende ama bir an olsun “Ah!” etmiyordum bu hallerinden. Aşkın en çok “Sen” halini seviyordum ben, senin adını “Aşk” koymuştum bu yüzden.

Ne varsa aşktır, gerisi vesairedir…


Hiç yorum yok: