Sayfalar

3 Nisan 2012 Salı

Mutluluk Mahkûmu




        “Hasta, yatıyor daha” dedi kızın annesi. Onu birkaç gündür görememiş olmanın tahammülsüzlüğüyle gelmişti kızın evine. “Uyandırabilir miyim?” diye müsaade istedi kızın annesinden. “Olur” der gibi başını salladı kadın.

         Öğleden sonra olmuştu ama hastalığın verdiği yorgunlukla uyumaya devam ediyordu kız, uyanmamıştı henüz rüyasında cennetleri gördüğü uykusundan. Mavi ve beyaz kareleri olan polar battaniyeye sarılmış kızın yüzüne eliyle yavaşça dokundu çocuk ve kızın ismini fısıldadı. Bir çift yeşil göz aralandı şefkatli bu dokunuşla. Gülümseyen gözlerine eşlik eden dudakları gülümsedi kızın ve “Rüyamda seni görmek mi yoksa uyanınca karşımda seni görmek mi daha mutlu etti beni karar veremedim” dedi. “Elbette yanında olmam daha mutlu etmeli seni” dedi çocuk, “İlk defa uyandığında beni görüyor gözlerin” diye ekledi. “O kadar mutlu oluyorum ki seni görünce rüyalarımda, mutluluğumu ikiye katladın gelişinle” dedi kız. “Umudum, her sabah uyandığında ikiye katlamak mutluluğunu” dedi çocuk sıkıca tutarken kızın sıcacık ellerini.

        “Biliyor musun, bu sabah güneş doğarken gökyüzünü seyrediyordum ama gözlerinin güzelliği yanında çok sönük kaldı şafağın güzelliği, senden önce güzelliğin ne demek olduğunu bilmiyormuşum meğer” dedi çocuk. “Çok seviyorum seni” derken kız eliyle siliyordu bir yandan gözyaşlarını ve devam ediyordu: “Beni sevmeni gökyüzüne benzetiyorum, uçsuz ve bucaksız seviyorsun çünkü beni; seni sevmeyi ise yeryüzüne benzetiyorum, hayat veriyor bana seni sevmek

        “Bazen seni bunalttığımı düşünüyorum, benden sıkılmandan korkuyorum” dedi kız mahcup bir edayla başını çevirerek. “Bülbül güle âşık olduğundan, bağrına dikenler saplamaya razı gelirken, benim senden dolayı sıkılmam ne mümkün, ben kim oluyorum ki nazlı sevgilim uğruna sıkıntı çekmeyeyim” diye cevapladı çocuk, kızın gözleri daha çok gülmeye başladı duyunca bunu. “Hem şunu unutma ki; mahkûmlar özgürlüklerine kavuşunca sevinirler ama ben senin mahkûmun, senin kölen olduğum için mutluluk duyuyorum, sen bana sıkıntı verdiğini düşünürken aslında ben paha biçilmez bir mutluluğun sahibi oluyorum” dedi çocuk efendisinin önünde her şeyi yapmaya hazır bir köle gibi dururken.

        “Geldin ve kalbimi mutluluklarla doldurdun” dedi kız, “Geç kalacaksın, benim yüzümden geç kalmanı istemem, gidebilirsin istersen” diye ekledi ama bunları söylerken kendisini bırakmasını istemiyormuşçasına sımsıkı tutuyordu çocuğun ellerini. “Gün ışığından parlak bu saçları göremeyince benim de dünyam karanlıklara gark oluyor ama seni her gördüğümde kalbime dolan aşk ateşiyle aydınlatıyorum yolumu” dedi ve yavaşça bırakırken kızın ellerini “Gelse ya seninle dolu günler bir an önce, kurtulsam senden uzak kalmanın ıstıraplı zindanlarından” diyerek bir öpücük kondurdu hayat bahşeden dudaklara...