Sayfalar

10 Ocak 2012 Salı

İki Kelimelik Hikâye



Âşık olmuştu kıza ama dile getirememişti bir türlü. Zamanını hep onunla geçirmeye çalışıyordu. Yanında olmadığında, gülen gözlerini göremediğinde bir sancı saplanıyordu, karnından başlayan ve kalbine ulaşan. Bu sancıyı da çok seviyordu ama. Belki de hissettiği bu acı veren duyguyu sevdiğinden açılamıyordu bir türlü. Kapalı bir kutu içinde acılarıyla kalmak mı istiyordu?

Hikâyeler buluyordu sağdan soldan. Güzelce düzenliyor, süslü kâğıtlara basıyordu onları ve sonra okuması için veriyordu kâğıtları güzel kıza. Kızın çok hoşuna gidiyordu bu ilginç hikâyeleri okumak. Bazen üzülüyordu bu duygusal hikâyelerin sonunda, bazen de havalara uçacak kadar mutlu oluyordu. Üzülse de, mutlu da olsa, en çok çocuk seviniyordu bu duruma. Kendi aşkını itiraf edemeyişini bastırıyordu bu şekilde.

Kız hep, “Neden sen de yazmıyorsun? Çok güzel hikâyeler yazacağına eminim.” diyordu ama bilmiyordu ki çocuğun her gün onun için bir hikâye yazdığını. Aylarca hikâyeler buldu çocuk, hiç sıkılmadan okudu kız bunları. Ne çocuk açılabildi kıza, ne de kız beklediği hamleyi kendi yapabildi, zamanın kendilerine yaptığı acımasız hamleler karşısında.

Kar yağışlı bir hafta sonu akşamıydı Bursa’da. Sinemadan çıkmışlar ve otobüs bekliyorlardı soğuk havada. Otobüs durağının loş, sarı ışığında görünen yüzüne baktı kızın. Havaya inat, içi sımsıcak olmuştu. Zamanla inatlaşıyordu otobüs de. Gelmek bilmiyordu bir türlü. Kız, “Bana bir hikâye anlatsana, zaman geçirmiş oluruz hem.” dedi. Tüm cesaretini topladı çocuk, “Sana iki kelimelik, sonunu hiç bilmediğim bir hikâye anlatayım mı?” dedi. Şaşkın bakışlarla “Evet” dedi kız. “Seni seviyorum!” diyerek bir öpücük kondurdu, soğuktan ve utançtan kızaran yanığına kızın…