Ey Sevgili!
Gelip de viraneye defnedilmiş
gönül hazinemi açtığın ve hikmete susamış avare aklımı aydınlattığın günden
beri, gecenin karanlık saatlerinde uyanıyorum, rüyalarıma doğan ışıltılı
gözlerini güneş zannederek.
Ey Sevgili!
Şüphe ejderhamı büyüten
denklemlerin son bilinmeyenleriyle uğraşıp, hayata dair her şeye karamsar
çözümler üretirken ben, hoş kokulu bir
sürpriz gibi çıktın karşıma. Nefes alabilen her varlığı sermest edecek kadar
güzel kokular serptin güneş parıltılı sarı saçlarından, çıkmaz sokaklarda atıl
kalmış denklemlerime ve derken hayatın çözüm kümesinde, kalbimden sonsuza
uzanan sayılar içerisinde seni buldum.
Ey Sevgili!
Koruyucu bir meleğim mi yoksa
ruhumu sattığım şeytan mı olduğunu düşünürken kimi zaman, her ikisinden de
biraz olduğunu anladım. Çevresinde parlak haleler olan kanatlarınla sararken
beni, ruhumu sana bırakmıştım besbelli, karşılığında ne ebedi bir yaşam ne de
bitmek bilmez bir servet istemeden. Sonsuz mutluluk bahseden gözler ve hiç
tükenmeyen bir kalbin sahibi olmuştum her şeye bedel.
Ey Sevgili!
Senden başka bir şeyi olmayan
ben, senden başka her şeyi malayani buluyorum ve hiç kıymet vermiyorum onlara. Çünkü seni
anlatmayan her bilgi faydasız, senden bahsetmeyen her söz sedasız sayılır. Yalnız
seni istiyorum, çünkü başkaları istenmeye değmiyor. Yalnız seni çağırıyorum
çünkü başkaları imdada gelmiyor.
Senden başka bana imdat edecek
yokken, beni ıstırap çöllerinde yalnız bırakmayacaksın değil mi ey Sevgili?