“Hasta, yatıyor
daha” dedi kızın annesi. Onu birkaç gündür
görememiş olmanın tahammülsüzlüğüyle gelmişti kızın evine.
“Uyandırabilir miyim?” diye müsaade istedi kızın
annesinden. “Olur” der gibi başını salladı kadın.
Öğleden sonra olmuştu
ama hastalığın verdiği yorgunlukla uyumaya devam ediyordu kız,
uyanmamıştı henüz rüyasında cennetleri gördüğü uykusundan.
Mavi ve beyaz kareleri olan polar battaniyeye sarılmış kızın
yüzüne eliyle yavaşça dokundu çocuk ve kızın ismini fısıldadı.
Bir çift yeşil göz aralandı şefkatli bu dokunuşla. Gülümseyen
gözlerine eşlik eden dudakları gülümsedi kızın ve “Rüyamda
seni görmek mi yoksa uyanınca karşımda seni görmek mi daha mutlu
etti beni karar veremedim” dedi. “Elbette yanında olmam
daha mutlu etmeli seni” dedi çocuk, “İlk defa
uyandığında beni görüyor gözlerin” diye ekledi. “O
kadar mutlu oluyorum ki seni görünce rüyalarımda, mutluluğumu
ikiye katladın gelişinle” dedi kız. “Umudum, her sabah
uyandığında ikiye katlamak mutluluğunu” dedi çocuk sıkıca
tutarken kızın sıcacık ellerini.
“Biliyor musun, bu
sabah güneş doğarken gökyüzünü seyrediyordum ama gözlerinin
güzelliği yanında çok sönük kaldı şafağın güzelliği,
senden önce güzelliğin ne demek olduğunu bilmiyormuşum meğer”
dedi çocuk. “Çok seviyorum seni” derken kız eliyle
siliyordu bir yandan gözyaşlarını ve devam ediyordu: “Beni
sevmeni gökyüzüne benzetiyorum, uçsuz ve bucaksız seviyorsun
çünkü beni; seni sevmeyi ise yeryüzüne benzetiyorum, hayat
veriyor bana seni sevmek”
“Bazen seni
bunalttığımı düşünüyorum, benden sıkılmandan korkuyorum”
dedi kız mahcup bir edayla başını çevirerek. “Bülbül güle
âşık olduğundan, bağrına dikenler saplamaya razı gelirken,
benim senden dolayı sıkılmam ne mümkün, ben kim oluyorum ki
nazlı sevgilim uğruna sıkıntı çekmeyeyim” diye cevapladı
çocuk, kızın gözleri daha çok gülmeye başladı duyunca bunu.
“Hem şunu unutma ki; mahkûmlar özgürlüklerine kavuşunca
sevinirler ama ben senin mahkûmun, senin kölen olduğum için
mutluluk duyuyorum, sen bana sıkıntı verdiğini düşünürken
aslında ben paha biçilmez bir mutluluğun sahibi oluyorum”
dedi çocuk efendisinin önünde her şeyi yapmaya hazır bir köle
gibi dururken.
“Geldin ve kalbimi
mutluluklarla doldurdun” dedi kız, “Geç kalacaksın,
benim yüzümden geç kalmanı istemem, gidebilirsin istersen”
diye ekledi ama bunları söylerken kendisini bırakmasını
istemiyormuşçasına sımsıkı tutuyordu çocuğun ellerini. “Gün
ışığından parlak bu saçları göremeyince benim de dünyam
karanlıklara gark oluyor ama seni her gördüğümde kalbime dolan
aşk ateşiyle aydınlatıyorum yolumu” dedi ve yavaşça
bırakırken kızın ellerini “Gelse ya seninle dolu günler bir
an önce, kurtulsam senden uzak kalmanın ıstıraplı
zindanlarından” diyerek bir öpücük kondurdu hayat bahşeden
dudaklara...