Galata
Kulesinden uçmak isterdim kalbine doğru ama Hezârfen’in aksine kanat takmak
istemezdim; çünkü beni kanatlandıran büyülü gözlerin vardı, yeşilken sarıya
değişen bir başağın renkleri gibi, değiştikçe daha çok büyüleyen gözlerin vardı.
O gözler ki baktığı her nesneyi kanatlandırır, karanlıklar içinde yaşayan
ruhları ışıklandırır…
Çölde seni
arayan Mecnûn olmak isterdim sonra… Nerede olduğunu bildiğim halde, her yerde
seni aramak, dünyaya ait ne kadar şey varsa hepsine seni sormak isterdim. Aynaya
bakınca seni görmek, sana baktığımda kendimi görmek isterdim. Susuz kalsam da
kalbimin ıssız çöllerinde, kıymet ifade etmez bunlar senin nezdinde.
Fethetmek
isterdim kalbinin İstanbul’unu, Fatihi olmak isterdim gönlünün. Sevgimi
doldurduğum gemileri yürütürken karadan, nasip eder miydi fethi, seni – beni
Yaradan? Yıldızlı bir zafer gecesi, adınla süslü bir bayrak dikmek isterdim, en
büyük surlarına senin, vücuduma kaç yüz tane ayıplanma okunun isabet etmesi umurumda
olmadan.
Ama gel gör ki
ne seni aramaya var cesaretim ne de Mecnûn olmaya liyakatim. Yükseklik korkusu
varken içimden atamadığım, gözlerine kanat çırparak nasıl atarım adım? Üstelik kanadı kırılmış bir Hezârfen'in Üsküdara ulaşması ne mümkün? Fatih
olmaya istidatım yokken senin layetezelzel surlarını aşmak ne haddime? Elinde ne bir Şahî top ne de civanmert askeri olmayan bir Fatih!
Her şeye
rağmen belki de sen, ışıktan ellerini uzatır ve sana müştak ve müteşekkir bu biçareyi
daha fazla bekletmezsin…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder