Sayfalar

5 Mart 2012 Pazartesi

Kırık Kanatlar



Galata Kulesinden uçmak isterdim kalbine doğru ama Hezârfen’in aksine kanat takmak istemezdim; çünkü beni kanatlandıran büyülü gözlerin vardı, yeşilken sarıya değişen bir başağın renkleri gibi, değiştikçe daha çok büyüleyen gözlerin vardı. O gözler ki baktığı her nesneyi kanatlandırır, karanlıklar içinde yaşayan ruhları ışıklandırır…

Çölde seni arayan Mecnûn olmak isterdim sonra… Nerede olduğunu bildiğim halde, her yerde seni aramak, dünyaya ait ne kadar şey varsa hepsine seni sormak isterdim. Aynaya bakınca seni görmek, sana baktığımda kendimi görmek isterdim. Susuz kalsam da kalbimin ıssız çöllerinde, kıymet ifade etmez bunlar senin nezdinde.

Fethetmek isterdim kalbinin İstanbul’unu, Fatihi olmak isterdim gönlünün. Sevgimi doldurduğum gemileri yürütürken karadan, nasip eder miydi fethi, seni – beni Yaradan? Yıldızlı bir zafer gecesi, adınla süslü bir bayrak dikmek isterdim, en büyük surlarına senin, vücuduma kaç yüz tane ayıplanma okunun isabet etmesi umurumda olmadan.

Ama gel gör ki ne seni aramaya var cesaretim ne de Mecnûn olmaya liyakatim. Yükseklik korkusu varken içimden atamadığım, gözlerine kanat çırparak nasıl atarım adım? Üstelik kanadı kırılmış bir Hezârfen'in Üsküdara ulaşması ne mümkün? Fatih olmaya istidatım yokken senin layetezelzel surlarını aşmak ne haddime? Elinde ne bir Şahî top ne de civanmert askeri olmayan bir Fatih! 

Her şeye rağmen belki de sen, ışıktan ellerini uzatır ve sana müştak ve müteşekkir bu biçareyi daha fazla bekletmezsin…

Hiç yorum yok: