Hayallerim
vardı, henüz hiç bir şekle bürünmemiş, cisimleşmemiş hayallerim. Siyah
karanlığa, beyaz boyalı fırçalarla çizilmişti, beyaz buluttan fırçalarla
çizilen hayallerim... Karanlık çok fazlaydı ve göz gözü görmüyordu, var
olan her şey donuktu, renk yoktu, ahenk yoktu.
Kalbimin odak
noktasında seni gördüm bir gün. Işıktan bir taç vardı saçlarında, gökkuşağını
tutmuştun ellerinle. Işıktan siluetine yaklaştım sonra, cezbetmişti kendine. Ben
yaklaştıkça sana, aydınlanmaya başlamıştı hayallerim. Ben yaklaştıkça
yamaçlarına, renk tayfların sarmaya başlamıştı düşlerimi. Renklendikçe dünyam,
koşmaya başlamıştım mis kokan renk yumağı kıyılarına, karanlık fırtınalı
denizlerimden.
Bir rüyada
olduğumu sandım birden. Hiçbir şey bu kadar aydınlatmamıştı, renklendirmemişti
hayal dünyamı. Sadece rüyamda görebilirdim bunları, uyandığımda hiçbir şey
hatırlamayacağım bir rüyada, asla uyanmak istemediğim bir rüyada.
Sana en yakın
olduğum anda arkanı döndün bana, çekip gitmek istercesine. Işıktan tacını
göremeyince yıkılmaya başladı parlak hülyalarım.
Yıkma hayallerimi!
Renkli boyalarla boya onları, gökkuşağını resmet üzerlerine, güzel kokularından
serp her yerine sonra. Rüyadayken düşen insanlar aniden uyanırlar ya hani, düşecek
de uyanacak gibi olursam, izin verme düşmeme, sıkıca tut elimden, kalayım rengârenk
güzel kokulu rüyalarda seninle. Beni bu ıssız, bu karanlık, bu fırtınalı
denizlerde terk etme!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder