Afalladım
bir an. Beni olduğum gibi kabullenmiyor muydu, yoksa egoizmin zirvelerinde mi
geziniyordu o güzel kızıl saçlarını bulutlara kadar savurarak?
Karakter
tahlillerini dinlemekle geçiriyordu zaten günlerim hep onun yanında. Serin esen
Güzelyalı rüzgarında, soğumasın diye
aceleyle tüketmeye çalıştığım kahvem
mi yakmıştı içimi yoksa benim için
yaptığı bu son tahlilin soğukluğundan mı yanmıştı içim.
"Her
şeye bu kadar alınman çok düşünmenden kaynaklanıyor" deyiverdi, "Çok
düşünürsen çok acı çekersin" diyerek tamamladı cümlesini.
Çok
mu düşünüyorum gerçekten diye düşünmeye başladım, ne düşünüyordum ki bu kadar?
Sadece düşlüyordum bazı şeyleri. Düşlerimin etrafında yol alıyordum ufak yelkenlimi
düşünce rüzgarıyla hareketlendirirken.
"Her
şeye rağmen, sende olan tüm eksikliklere rağmen, görmek istediğim gibi seviyorum
seni" dedi içi boş gelen düşünce balonlarıyla hücum ederek düşlerime.
Altında
telvelerden bir çiçek oluşmuştu beyaz fincanın. Son kez yanına bir çiçek
bırakıyor gibi bıraktım fincanı kızın yanına. Kahve koyusu gözlerinden son bir
yudum aldıktan sonra:
"Oysa
ben, sende olmayan şeylerle sevmiştim seni, olmadığın gibi sevmiştim, üzgünüm" dedim
ve ayrıldım kızıl renge boyanmış bulutların arasından. Yelkenlime daha fazla
rüzgar doldurdum ve uzaklaştım sessizce.
1 yorum:
zamanında tanıdığım biri '' insan tanıdıkça sever demişti,gülüyorum.tanımak sevgisizliğin ilk aşamasıyken herkesi bir parça kendinden görmenin kime zararı dokunabilir..benzerlikleri farklılıklara tercih ederken nasıl ki eminse kendinden düşünceler,öyle emindim seni olduğum gibi sevdiğimden.şüphesiz ve kaygısız bakıyordun aynaya.. dokunmadın..farketmezdi yaklaştığında belki daha büyürdün onunla belki ufak can kırıkları.
Yorum Gönder