Sayfalar

17 Kasım 2011 Perşembe

İzafiyet



Kasım ayının sert rüzgârları vuruyordu yüzüne. Gözlerini kapasa, binlerce küçük cam parçası yüzünü çiziyor zannederdi. Manzara akşam vakti hayli güzel görünüyordu bu yükseklikten. Hiç bu kadar güzel olduğunu fark etmemişti manzaranın. Ama manzarayı izleyecek vakti kalmamıştı.
Öğrendiği fizik kuralları geldi aklına birden. Serbest düşmeye bırakılan cismin sürtünmeli ortamdaki hareketini düşündü. Gittikçe hızlanan, ama bir süre sonra sürtünmeye maruz kalan yüzeyin büyüklüğünün de etkisiyle sabit bir limit hıza ulaşan cismin hareketini düşündü.

            Serbest düşme bile bir limit hızla engelleniyordu. Hayattaki her serbestliğin engellenmesi gibi diye düşündü. Engelsiz bir hayatı olsun istediği zamanlar hep böyle engeller çıkıyordu karşısına. Kendini yüksek binanın terasından serbest düşmeye bırakmış olmasına rağmen, engellenmesi canını sıktı.

Zannettiği kadar hızlı düşmüyordu sanki. Bir anda olup bitecek zannediyordu ama bitmek bilmiyordu havadaki bu macerası. “Acaba yüzey alanımı mı küçültmeliyim?” dedi içinden. “Yok, bir de hesaplasaydım!” diye güldü daha sonra. “Hayatı denklemlerle tanımlamaktan ne zaman vazgeçeceksin?” derdi kız arkadaşı her zaman. Bunu hatırladı istemsiz, “Milisaniyeler kaldı vazgeçmeme” diye geçirdi içinden.

Pencerelerinden insanları görüyordu, zirvesinden atladığı binanın. Zaman kendisi için ne kadar yavaş akıyorsa, gördüğü insanlar için o kadar hızlı akıyor olmalıydı. Einstein’ın izafiyet teorisi tezahür ediyordu sanki. Birkaç saniyede olmasını istediği şey sanki hiç bitmeyecek bir şeye dönüşüvermişti. Einstein mı Heisenberg mi haklıydı, bunu da düşünmeden edemedi. İzafi miydi, belirsiz mi? Bir önemi kalmayacaktı an içinde bunların.

Birkaç saat önce yağmış yağmurun ıslak bıraktığı zeminin epsilon yakınlığındayken göz göze geldiğini sandı, annesinin elini tutan küçük kızla. Yere çarpmasıyla ortaya çıkacak kızıl manzaranın, sarı bukleli saçları olan bu çocuğun bilinçaltında bırakacağı psikolojik travmayı düşündü. Pişman oldu bunu ona yaşatacağı için.  Binadan atlamasına neden olan tüm pişmanlıklarına bedeldi bu pişmanlık. “Keşke şimdi yapmasaydım” diye geçirdi içinden.

Kaldığı çok katlı binanın terasından aşağı baktı tekrar, küçük kızın ve annesinin gözden kaybolmasını bekledi.  Einstein – Heisenberg ikilemini bir kenara bıraktı terasın dış duvarlarının üzerine çıkmaya çalışırken. Boşluğa bıraktı kendini, iki elini yanlara açıp. Hiç bir şey düşünemedi, ne olduğunu anlayamadan karanlıklar içerisinde kayboldu her şey.  


Hiç yorum yok: