Sayfalar

5 Kasım 2011 Cumartesi

Hayalin Derinliklerinde



      Bir Oğuz Atay kitabı vardı elinde. Okudukça, sayfalarını daha sıkı tutarak çeviriyordu, sanki tutunmak istercesine bir yerlere. Birkaç paragraf okuyup düşünceli bakışlar atıyordu Güzelyalı'nın sessiz dalgalarına. Çığlık oluyordu sonra dalgalar, çarpıyordu kızın kalbinin sahillerine.
      İkinci kahvemi istedim anlamsızca oturduğumu düşünen garsondan. Bir anlam kattım hayatının saniyelerine ve mutlu çocuklar gibi koşturdu mutfağa doğru.
      Kırk dakikayı aşmıştı burada oturmaya başlayalı. Marinada nazlı kızlar gibi sallanan tekneleri izlerken takılmıştı gözüm bu okuyan kıza. Kitabın kapağı gibi siyah bir yağmurluk vardı üzerinde ve çıkarmıyordu kapalı ve sıcak olmasına rağmen oturduğu mekan. Hüzün yağmurlarından koruyordu kendini belki, belki de soğuk hayatının donduruculuğundan.
      Yarım saati aşkındır izliyordum kızı, kendi fildişi kulemden. O okudukça, benim de kıyılarıma vurmaya başlamıştı, çığlık koparan dalgalar. O anlamlar yükledikçe kelimelere daha sert vuruyordu dalgalar, ama kimse duymuyordu sesleri ve de kimse görmüyordu, yavaşça aşınan kalpleri.
      Çok uzun süredir görmemiştim kitap okurken bu kadar etkileyen birini. Sık mı geliyordu buraya? Neden ben görmemiştim, eğer geliyorsa bu sürekli uğradığım ortama. Bir merak ateşi sarmıştı zihnimi, boş verdikçe harlanan. Oturduğum yerden kalktım, bir el işareti yaptım, tepsiyle kahvemi getiren garsona, burada oturacağım imasıyla.
      "Merhaba" dedim kıza, şaşırmış gözlerle baktı yukarı doğru ve "Merhaba" dedi ağlamaklı sesiyle. Karşısındaki boş sandalyeye oturdum. Garson kahveyi bırakıp uzaklaşana kadar sessizlik egemendi masaya, göz göze gelmeme çabaları son buldu o gittikten sonra.
      "Ben Penguman" dedim, "Gizem" dedi memnuniyetini belirten bir kafa sallamayla. İsmiyle müsemma olmak deyiminin tecessüm etmiş haliydi kız sanki.
      "Kitabı hakkını vererek okuyorsunuz, çok mu etkilendiniz?" dedim, "İlk defa okumuyorum ama her okuyuşumda çok etkileniyorum" dedi, "Beni mi izliyordunuz?" diye ekledi ardından. Mahcup bir edayla özür diledim, "O kadar çok derinden okuyordunuz ki" dedim, çok derinlerden çıkardığı bir gülücük belirdi simasında.
      "Sürekli gelir misiniz buraya?" diye sordum, "Evet, haftada iki ya da üç defa" diye yanıtladı. "Çok garip" dedim, "Ben de haftada iki - üç defa gelirim buraya, hiç hatırlamıyorum sizi" dedim. "Ben hatırlıyorum sizi ama" diye cevap verdi. Şaşırdım. Genelde oturduğum yerde, çevremdeki insanları izlerim, neler oluyor bensiz bir hayatta diye ama hiç görmemiştim bu gizemli kızı.

      "N'aber Penguman" dedi sağ omzuma dokunan bir elin sahibi. Dönüp baktığımda arkadaşım Can'ı gördüm gülümseyen bir suratla, "Tek başına yine ne hayallere daldın?" dedi. "Hiç!" diyebildim, elimdeki Oğuz Atay kitabını kapatırken, "Hayalin derinliklerinde bir tur attım" dedim, oturmasını ister gibi karşı sandalyeyi gösterdim ve  "Bir kahve daha alabilir miyiz?" dedim, bize ne istersiniz der gibi bakan garsona...

Hiç yorum yok: