Kasım ayının
sert rüzgârları vuruyordu yüzüne. Gözlerini kapasa, binlerce küçük cam parçası
yüzünü çiziyor zannederdi. Manzara akşam vakti hayli güzel görünüyordu bu
yükseklikten. Hiç bu kadar güzel olduğunu fark etmemişti manzaranın. Ama
manzarayı izleyecek vakti kalmamıştı.
Öğrendiği
fizik kuralları geldi aklına birden. Serbest düşmeye bırakılan cismin
sürtünmeli ortamdaki hareketini düşündü. Gittikçe hızlanan, ama bir süre sonra
sürtünmeye maruz kalan yüzeyin büyüklüğünün de etkisiyle sabit bir limit hıza
ulaşan cismin hareketini düşündü.
Serbest düşme bile bir limit hızla engelleniyordu. Hayattaki her serbestliğin engellenmesi gibi diye düşündü. Engelsiz bir hayatı olsun istediği zamanlar hep böyle engeller çıkıyordu karşısına. Kendini yüksek binanın terasından serbest düşmeye bırakmış olmasına rağmen, engellenmesi canını sıktı.
Zannettiği
kadar hızlı düşmüyordu sanki. Bir anda olup bitecek zannediyordu ama bitmek
bilmiyordu havadaki bu macerası. “Acaba yüzey alanımı mı küçültmeliyim?” dedi
içinden. “Yok, bir de hesaplasaydım!” diye güldü daha sonra. “Hayatı
denklemlerle tanımlamaktan ne zaman vazgeçeceksin?” derdi kız arkadaşı her
zaman. Bunu hatırladı istemsiz, “Milisaniyeler kaldı vazgeçmeme” diye geçirdi
içinden.
Pencerelerinden
insanları görüyordu, zirvesinden atladığı binanın. Zaman kendisi için ne kadar
yavaş akıyorsa, gördüğü insanlar için o kadar hızlı akıyor olmalıydı. Einstein’ın
izafiyet teorisi tezahür ediyordu sanki. Birkaç saniyede olmasını istediği şey
sanki hiç bitmeyecek bir şeye dönüşüvermişti. Einstein mı Heisenberg mi
haklıydı, bunu da düşünmeden edemedi. İzafi miydi, belirsiz mi? Bir önemi
kalmayacaktı an içinde bunların.
Birkaç saat
önce yağmış yağmurun ıslak bıraktığı zeminin epsilon yakınlığındayken göz göze
geldiğini sandı, annesinin elini tutan küçük kızla. Yere çarpmasıyla ortaya
çıkacak kızıl manzaranın, sarı bukleli saçları olan bu çocuğun bilinçaltında
bırakacağı psikolojik travmayı düşündü. Pişman oldu bunu ona yaşatacağı için. Binadan atlamasına neden olan tüm
pişmanlıklarına bedeldi bu pişmanlık. “Keşke şimdi yapmasaydım” diye geçirdi
içinden.
Kaldığı çok
katlı binanın terasından aşağı baktı tekrar, küçük kızın ve annesinin gözden
kaybolmasını bekledi. Einstein – Heisenberg
ikilemini bir kenara bıraktı terasın dış duvarlarının üzerine çıkmaya
çalışırken. Boşluğa bıraktı kendini, iki elini yanlara açıp. Hiç bir şey düşünemedi,
ne olduğunu anlayamadan karanlıklar içerisinde kayboldu her şey.